top of page

Rene Magritte’nin “Golconda” eseri

René Magritte, meşhur melon şapkasını ilk kez “The Son of Man” resminde kullanmamıştı, ondan 11 yıl kadar önce yaptığı resimde onlarca melon şapkalı adam vardı. Üstelik Magritte de böyle giyinirdi, melon şapka takmayı severdi.

Golconde, Hindistan’da elmaslarıyla ünlü bir şehir. İngilizce’de bu kelime adeta “değerli taş” ile aynı anlamda kullanılır olmuş. Magritte’nin şair arkadaşı da bu resme, bu ismi vermesini önermiş. Hayır, resmindeki binalar Golconde şehrinden değil, ya da melon şapkalı adamlar elmas peşinde değil. Resimde Magritte’in yaptığı bu melon şapkalı adamları bir elmas gibi kusursuz bir şekilde dizmesi, Golconde ismini çağrıştırmış. Melon şapkalıların dizimi milimetrik hesaplanmış. Ancak hepsi aynı yöne bakmıyor, kimi bize dönük, kimi sağa veya sola.

Rene Magritte‘nin bakış açısını sözle anlatmak hata olur. Onu anlamak ve eserlerini anlamlandırmak istiyorsanız her resme yapacağınız gibi yalnızca karşısına geçip bakmanızı tavsiye ederim. Fransızca’da “Golconde” diye geçen “Golconda” eseri, 1953’te Brüksel’de tamamlandı. 100 x 81 cm‘lik kanvas üzerine yağlıboyayla yapılan resim, Teksas’taki Menil Koleksiyonu‘nda sergileniyor.

Eserde çapraz çizgilerle oluşturulmuş ızgara düzeninde çizilmiş adam figürleri görüyorsunuz. Altıgenle konumlandırılan bu adamlar, olması gerektiği gibi asfaltlı bir yolda yürümek yerine gökyüzündeler. İlk bakışta yağmur gibi aşağı yağdırıldığını düşündüğümüz bu beyefendiler, aslında yağmıyorlar. ‘Uçan balon’ diye bildiğimiz helyumlu balon gibi göğe de çıkmıyorlar. Magritte‘nin belirsiz bırakmayı tercih ettiği bu durumu biz, ‘havada asılılar‘ diye yorumluyoruz.

Dizaltına dek uzanan siyah pardösü, beyaz gömlek, siyah pantolon, koyu renk kravat ve siyah melon şapkalarıyla bu adam figürleri, büyük ihtimalle ‘memur’u temsil ediyorlar. Çoğunun gölgesi var. Kiminin sağ, kiminin sol eli pardösüsünün cebinde, kiminin koltuk altında evrak var ve ifadesiz duruyorlar. Arka planda gökyüzü, açık mavi rengine rağmen kapalı ve depresif bir hava veriyor. Sağ tarafımızda koca bir bina var, bir kısmı görünüyor. Alt yarısını kaplayan bölümde ise kırmızı çatılı, gri renkli binalar var. Binaların beyaz çerçeveli pencereleri ve beyaz perdeleri tek tip. Bu binalar, Brüksel’in ‘varoş‘ veyahut ‘banliyö‘ dediğimiz şehrin merkezinden uzak kısmına inşa edilen evler olabilir. Magritte‘nin senelerce böyle bir binada yaşadığı ve karakter sahibi olmaktan uzak, toplum için var olan, tek tip insan modellerini çok iyi tanıdığı ve bir dönem kendisinin de öyle olduğunu eseri daha iyi anlamanız açısından söylememiz gerek.


Son olarak, Magritte‘nin, aklına çok güvendiği şair dostunun isim babası olduğu bu resimde Scutenaire‘yi görmek isterseniz resmi diklemesine ikiye bölün; sağ tarafta, kırmızı çatının önünde duran büyükçe erkek figürü, şairin kendisidir.


Şirket içi motivasyon etkinlikleri kapsamında planlayacağınız Sanat Tarihi Seminerleri için bizimle iletişime geçebilirsiniz.


49 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page